Seviyorum diyebilmek gerçekten yürek işi cesaret ister....ve birde emek...... Ne güzel şey seni seviyorum diyebilmek sana Sevdiğini söyleyebilmek ne güzel... Her zaman, gece gündüz, her saniye SENİ SEVİYORUM SENİ SEVİYORUM SEVİYORUM SENİ Diyebilmek ne güzel.. Bu iki sözü söylemek ve duymak mükemmeldir.... Ama sadece söylemiş olmak için söyleniyorsa hiç bir güzelliği olmaz... Bunu söyleyen size bunu hissettire biliyorsa o zaman size en güzel duyguyu yaşatır bu iki kelime... Kısacası dilin söylediğini yürek desteklemiyorsa ne önemi var seni seviyorumların....
İnsan yalnızlığa düşmeye görsün, Yalnızlık sıkıştırılmış bir duygudur. Öğretmenliği güçlüdür. Yoğunluğu fazladır. Bu yüzden insanın içini acıtır. yanlızlık çaresizliktir, yanlızlık kocaman bir boşluktur .Bu yüzden yalnızlığa düşünce insan hesaplaşmalar başlar ruhunda, hep gel gitler içerisindedir. Bazen isyanlarda, bazende sitemlerdedir. Birini öylesine çok seversin ki onun için ölümü göze alırsın, ama gün gelir, o sevgdiğin bambaşka biri oluverir. taş olur karşında bomboş gözlerle sana bakıverir. işte o an tüm can alıcı zehir içine akıverir... Sonrada dersin ki bir gün anlarsın... Ve başladığın noktaya çaresiz geri dönersin.... Sevdiğin taş duvar, bir gün olur gül yaprağı gibi dökülür toprağa... Ayrılıklar girmiştir araya....... Zaman geçer usuldan, acılarla hüzünlerle, ve bir gün o sevdiğin seni Her gördüğü yüzde seni aramaya başlar....Pişmanlık iliklerine kadar işleyip seni anladığı vakitse, artık herşey için çok geçtir....
Aşkı yaşamaya başlarken ne zaman biteceğini, nasıl biteceğini neden hiç düşünmeyiz.Yaşamak istediğimiz o aşk hiç bitmesin isteriz.Oysaki günümüzde aşklar o kadar çabuk tükeniyorki.O işin başka bir tarafı; biz aşkın nasıl bitişini yada aşka başlarken ayrılık en başta düşünüyorsak zaten bu aşk olmaz.Aşkta Bitiş anı ise çoğunlukla bağıra çağıra gelir. Aşk haykırır "bitiyorum beni kurtarın" diye. Taraflardan biri bu haykırışa kulak verip çaba göstersede, diğer taraf onunla aynı fikirde değilse, tek tarafın çabası o aşkı kurtarmaya yetmez. Aşkı kurtarmak istemeyen taraf sonunda pılısını pırtısını toplayıp çeker gider. Sonra birbiri ardına sorular gelmeye başlar. "Neden Bitti?", "Hata Kimdeydi?", "Başkası mı var?" Bu sorular yanıt bulsa dahi neyi değiştirebilirsiniz ki? Düşündükçe işin içinden çıkamaz hale gelirsiniz. Sizi böyle p.. gibi ortada bırakıp gitmesini içinize sindiremezsiniz. Bu durumda kimisi işi hakaretlere hatta şiddete kadar vardırır. Kimisi nasıl intikam alacağının planlarını kurmaya başlar. Kimisi de kendisini daha sonra daha çok acı verecek olan "Geri Dön" yalvarmalarına başlar. keşkeler hayatınızın bir parçası olur..... Eski aşkınızın hayali sizde ne kadar uzun süre kalırsa, sizin hayattan kopuk şekilde yaşamanızda o kadar uzun sürecektir. Ayrılıklar böyledir hep işte ruhumuz gitti derken bu gidişe yüreğimiz hayır diyor,bir türlü kabüllenmiyor bu gidişe... Giden gitmiş oluyor ...bilinen tek şey varki kalan yalnızlığın içinde yetim ve öksüz kalıyor... Sen gittin ya… Eksik kaldı ömrüm. Sen gittin ya, sensizliğime döndüm. Varlığınla başlayan hayatım son nefesini verdi bir imzanla. Şimdi bana ait olmayan bir yürekte de çarpıyor varlığın. Sen gittin ya, sana ait bir şeyler kaldı bende. Hepsini bir gözyaşına koyup bir mendile sakladım
Ayrılık anı ne kadarda çabuk oluyor, sanki göz kapaklarının açılması gibi.Dur gitme bile diyemiyorsun, öylece kalıveriyorsun.Şaşkınlığın çaresizliğin diz boyu, gözlerin yerde ağlamaklı ve içinde tarifi imkansız bir acı.Giderken o sevgili sadece seyrediyorsun, yapabildiğin sadece bu.Gitme kal diyorsun sesin çıkmıyor, bırakma ellerimi diye uzatıyorsun kollarını kolların uzanmıyor.Gidişini öylece seyrediyorsun.Ve o en son karenin resmini çekiyorsun gözlerinle.Hiç unutulmamacasına.... Ne kötüymüş insanın aklı ile yüreğinin arasında sıkışıp kalması,ne kötüymüş, sebebsiz bir ayrılığın arkasından gözyaşı dökmesi, yıllar boyu aynalarla kendi başına konuşması...Ve bilirmisiniz ne kötüymüş insanın bildiğini anlatamaması. Ben deyip susması.Sen deyip hep ağlamaklı olması.
Sensiz yaz gecelerinde,üşüyorum çaresiz Akşamları güneşim,karanlıklar gündüzüm. Yastığıma dökülen düşlerde gözyaşlarım. seni unutmak için sana çok muhtacım.
Caddelerde sisli, puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar... Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları... Bir yaprak kıpırdıyor işte, gümüşi bir damla usulca yere düşüyor. Sen sanki, yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun. Beni her zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan "Caddelerde rüzgâr, aklımda aşk var."
Rüzgâr keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. İstasyon Caddesi'nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte gezdiğimiz yerlere gitsem, evimde şiirler okuyorum telefonunu beklesem, telefonunun gelmediği zaman seni başka yerlerde arasam. Sonra sen gelsen yanıma, yine "seviyorum" desen, ben yine senin gözlerinde sonsuzluğa mahkum edilen aşkımı görsem. Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez. Caddelerde rüzgâr, aklımda aşk var.
Yalnızım, üşüyorum, özlediğimse çok uzaklarda. Bahçeme melekler yağıyor, hepsi de tanıdık. Senden doğan, gözlerinde hayat bulan, bizi koruyan, kollayan ve en önemlisi ikimizi bir araya getiren melekler... Son kez yine seninle gezmiştik oraları. Sen kimbilir belki de, uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi.
Benimse herşeyim aynı. Geceleri bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş, bugünlerde bir tek bunu ögrendim. Bir de geceleri daha uzun sanki, bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana anlatacağım yeni birşeyler yok. Dedim ya, her şey aynı. Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime, bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın hemen anlardın. Sen benim herşeyimdin. Arkadaşım, dostum, öğretmenim, talebem, sevdiğim.
Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni, bağlandım. Sen kimbilir belki de, uzak bir kıtanın, Uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır, Üzülmüyorum, içimdeki boşlukta birtek özlemin yankılanıyor. Hayır, sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde, çok istesen hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olacak. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice korktuğumu, sana bakarken içimin titrediğini. Daha pek çok, sırrımı anlatacağım sana.
Gerçi anlatmama gerek yok, sen zaten hepsinin çoktan farkındasın... Sen kimbilir, belki de uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi.
Bense odamda senden uzak. Hayır beni merak etme, üzülmüyorum. Biliyorum, ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum, sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız. Dedim ya, beni merak etme. Üzülmüyorum. Yalnızca biraz, biraz üşüyorum
Saklı kentlerin süvarileriyiz biz unuttun mu? Ağlama diyorum sana! Kanarım…yıkılırım…sancılanırım…düşerim…üşürüm… Ölmek mi istiyorsun? peki önce solu benim son nefesimi.…
Küflenmiş zamanın dişleri arasında yitip giderken rastladım sana…yerle bir edilmiş sokaklarında bir martı can çekişiyordu…kesik kesik nefes alırken soğuyordu bedeni çekiliyordu canı…ılıktı avuçlarıma akan kanı…gözlerinin nemi kan ter içinde bırakıyordu beni…o kanadıkça büyüdü kanatlarım daha sıkı sarıldı ona…yol oldu, iz oldu, düş oldu…şimdi aynı gökyüzünde aynı mavinin peşindeyiz…
ahhh yarası sıcağım…ne çok sevdim o kırılgan kimsenin bilmediği titrek yürek atışlarını,fersiz dizlerinin üstüne çökerken yalnızca Allah’a teslimiyetini…ne çok sevdim adını bilmediğim çiçeklerin açtığı uçurumlarını…derindin ama ben korkmadım kenarlarında dolaşmaktan hatta içine atlamaktan …
İnsan sevdiğine yarasını verir mi?
Evet verir… hem de en çok yarasını verir..çünkü en kıymetlisidir yarası.. herkesten saklarken onları sadece sevdiğine akıtır içindekileri…onda erir onun hücrelerine karışır, yaraları kendiliğinden iyileşir…sonrasındaki hafifliktir işte aşk…
Geciktim belki sana, geldiğimde ellerim soğuk ayaklarım yorgundu ama anla herkes gibi sırtımı dönmek istemiyordum baharına…kanatlarım küçük ama martınınki gibi maviydi düşüm…başlamalıydım bir yerlerden.önce talan edilmiş iklimlerini toparlamalıydım…mevsimlerin olmalıydı kardelenin, çiğdemin, menekşen…sonra yeni tohumlar ekmeliydim topraklarına….küçük kanatlarımla dokundum sana ne güzel açtı goncaların…pınarların kör kuyularını doldurdu…güneş kıskandı parlaklığını…sonra sana bahar geldiğinde demlendim göl/gelerinde…şükür dualarımı okudum yaslanırken kocaman zümrüt yeşili yüreğine…
Yine düştün aklıma…Çay rengi gözlerimden süzülüyor tonlarca ağırlığındaki iki damla…sol yanım uğulduyor…halsiz,küskün içimdeki çocuk kırdı bütün oyuncaklarını…nerdesin şimdi hangi yıldıza bakıp “ bu çoban yıldızı” diyorsun sonrada “yok aslında o bir uydu” diye söyleniyorsun…hangi kuşa anlatıyorsun beni…yine giydim hüzün entarimi, sensizliğin tespihini çekerken kopartıp fırlatıyorum onu sesini astığım duvara…işte çöktü yine dizlerinin üstüne umutlarım…sızılarım arttı…içimde sen,parmaklarımda fesleğen kokusu,saçlarımda akasya çiçekleri …neden susturamıyorum içimde ağlayan çocuğu…
Çaresizlik ne illet bir sancı…ne öldürüyor ne yaşatıyor…söylesene martım..Kırsam bütün sokak lambalarını fark eder mi bir kör için...yada bildiğim bütün yollara döşesem mayınları önemi var mıdır ayakları olmayan biri için…say ki ben bir körüm say ki benim ayaklarım yok…
Senli ne çok resim var gözümde…o resimlerdeki gözleri karşıma alıp ne çok konuşuyorum bir bilsen seninle.sigaranı her yakışın da “içme” diye feryadım hep aynı iç acısıyla…ağrın olduğunu gördüğümde endişeli hala dudak bükmelerim…
Alıp götürmeliyim seni gözlerindeki ülkelere… güneş saçlı,su yüzlü çocuklar var orda…denizler yüzüyor tenimizde, kayıkların hepsi gökyüzünde, uçurtmalar çocuk uçuruyor, kuşlar haylazca sapanla taş atıyor bize, gün döndüler güneşten daha büyük…sen akasya ağaçlarını toplayıp demet yapıyorsun bana…sen ırmakları belime sarıyorsun,ben koşuyorum denizlerine…sen ayaklarıma rüzgarı giydiriyorsun...ben esiyorum dağlarına…sen yağmuru takıyorsun yüzük parmağıma ben yağıyorum her toprağına…kim demiş cenneti görmek için ölmek gerekir diye… alıntı
ellerim üşürdü ,üşürdüm. şehrin vitrinlerinden kayardı düşlerim seni düşünürdüm. sense, bir başka mevsimde sağanak halinde yağardın başka ülkelere sımsıcak. ellerim üşürdü. nikotin kokan ellerim üşürdü ve... bir sigara daha yakardım. şehir ıslanırdı duman duman. çocuklar uyanmış olurdu düşlerini kaybetmeden uykularından benimse kabuslarım kese kağıdı buruşukluğunda asılı kalırdı gündoğumlarına. ellerim üşürdü ellerim üşürdü, donardı. donardım teninin yokluğuna değince ve bıçak ağzı bir yalnızlık ikiye bölerdi her şeyi. bir yarısı sen olurdun her şeyin, bir yarısı ben olurdum hiçbir şeyin.
ellerim üşürdü, üşürdüm. bir bardak çay ve taze bir simit gibi kokardı rutubetli geçmişim. küçük bir saçak altı kahvesinde güneşi soğuturdum. sonra denize karşı kimsesiz bir adam gibi dalgalar hıçkırıklarımı boğardı. Varlığına açken, muhtaçken bir lahza görmeye seni. ellerim üşürdü, üşürdüm ve doyardım yokluğuna. donardım. martılar göç ederdi, demirlerdi tüm gemiler limana boşalırdı deniz yürüyüp çıkardı balıklar tuzlu bir yaşamın soluk aralarından. seni düşünürdüm. su olurdum, toprak olurdum, kuş olurdum ama yaşam olmayı beceremezdim. sensizliğinde acemi bir ölümü karşılardım. beceremezdim ölmeyi.
ellerim üşürdü,üşürdüm. tanıdık bir adam sesine karışırdı hüzünlerim. kapanan bir kapı sesine kilitlenirdim. duvar, duvar karanlık büyürdü içimde yollar, ne bir köşe başı, ne bir viraj ne dur ne durak adımlarım soluklarını arardı kayıp yollar da sonra, bir kadın çığlığı kayardı yıldız yıldız. önce ilk bahar defnedilirdi karınca ayazında sonra bir pervane yanardı. gözlerimin sırılsıklam aydınlığında kanatlarına işlerdi yaşanmamış bir yaz kelebeklerin. sonbahar geçerdi, kar yağardı. ellerim üşürdü üşürdüm ve şubatla biterdi bir masalın son cümlesi seni düşünürdüm..
Siyahını çekmiştim üç-beş nöbetlerinin karşı kıyıya, hemen hemen her gece yaparım bunu. Günü teslim ettikçe düne, pembeleri solar çocukluğumun. Dibinde kırılganlıklarıyla birikir, yalnızlığımın cam askerleri.
Asılı kalır gözlerim yıldızlara... kaydıkça bilirim ki, izinde yaldızlanıp dağılır bir çaresizin daha sessiz harfleri.
Büyüdükçe, beyaz düşler bıraktı içimdeki çocuk. Açıldıkça saçlarının örgüsü, kör düğüm oldu heveslerim. Tüm inandıklarım soluksuz!
Kalpten yağmur damlaları ve isminle gökkuşağını çizmiştim beyaz kağıtlara! Toprağa düştükçe ıslak renkleri, şiirler açardı yüreğimin arka bahçesinde.... rengarenk olurdu yaşam.
Oysa şimdi !
Katili oldum papatyaların. Her yaprağında ayrılığın kan izleri kirletti mavi düş tarlamı. Sular çekildi gözlerimden. Sere serpe ölü çiçekler.
Teninin ateşine daldırıp kirpiklerimi, resmini çizerdim kızıl dokunuşlarının. Sen mi yanardın bende yoksa ben mi kül olurdum teninde bilmiyorum. Renkleri yoktu bedenlerin, duvardaki sevişmelerde.
Öğrendim ki, renk körüymüş AŞK!
Ne hayalleri beyaz, düşleri pembe, ne umutları mavi, huzuru yeşil! Arzuları da kırmızı değilmiş ki! Beyazda başlayıp siyahta bitermiş aşk. Belki de bu yüzdendir anılardaki fotoğrafların çabuk solması.
Babamın kucağında oturduğum zamanlar ne olduğunu bilmediğim her şeye – baba mu ne? mu ne? mu? mu? ... ve hangi rengi sorarlarsa sorsunlar, hepsine – layvicert derdim. layvicert saçlı kız, layvicert ayakkabı, layvicert elma şekeri...tadını aldıkça kızardı dilim, ayaklarım tozlandı, layvicert saçlarını boyadım bebeklerimin banyo dolabındaki çamaşır suyuyla ve...bakıyorum da bilmediğim ne kadar az şey kalmış yaşanmışlıklarda.
Renkler, bana bakın! büyüyorum siz iç içe girdikçe... alacanızda yine de tutunuyorum hayata.
Sezen’ in sarı odalarında hüzün şarkılarını yakıyorum mum diplerinde...seni düşünüyorum, yine özledim! ...yine, yine, yine!
Sen ki sakıncalı sevdam, sen ki yasaklım. Büyümemin en ağır cezasısın belki de,... razıyım. Sus! Çocuk ol yanımda, çığlıklarım zaten senden de, benden de büyük. Haykırmayacağım adını. Dokuz boğum yutkunarak koklamalıyım tenindeki yasak çiçekleri ve uyumalıyım.
...uyumalıyım da, Kaçıncı uykusuzluğumdayım, bilmiyorum!
Karanlık, eflatun şalını çıkarmaya başladı el ele dolaştığımız sahilde. Ardın sıra kırılan ışıkları topladı ellerim gümüş tepsiye. Yaldız yaldız yalnızlık, yıldız yıldızdı gece...ve bittim.
Siyahla beyazın farkı olmadığı saatlerde, kırmızı kostümünü çıkarıp aşkın,efkarımı tütsülemek için yaktım karanlığı. Eski bir tangonun ritmiyle, dört duvarın dipsiz köşelerinde ağını örüyorum yalnızlığın... An ile anılar arasında, her defasında, bir öncekini unutup başka sözler yazıyorum bu müziklere....aşk şarkılarım, şiirlerim ve suskun hayalin kaldı bende.
Mülteci kampındaki ölümle özgürlük arası çizgide sıkışandan farkım yok aslında. Çizgiyi geçerse ölüm, geçersem sensizlik... kalırsa işkence, kalırsam da sensizlik. İkisi de ölüm be...yokluğun ölüm.
...uzak ülkelerde olmak isterdim şimdi, hiç bilmediğim insanlar arasında, avazım çıktığı kadar bağırmak seni sevdiğimi...kimsenin anlamadığı dilde. Sonra hırsız bir rüzgar yürütmeli sesimi, sabaha karşı pencerenden içeri bırakmalı...unuttuğun ninnileri mırıldanmalıyım sana güneşin sızlayan ışığında. Bugün göğsümde uyanır mısın? saçlarımdan toplar mısın yıldızları ?
Ne çok şey sığdırdım ismine. Ne çok sevda, özlem ve onca kavga. Her şey sensin aslında. Ah bu şehir, bu sahil... her parmağının dokunuşu dipsiz kuyular açar da atar beni maviye. Saçlarımın dalgasında havalanır beyaz kelebekler. Tut, tut ki bahar sende kalsın, ben sende.
Sabaha çıkıyorum düşlerin yorgun renkleriyle. Yine yarım kalmış şiirler var yarına, yine sen dolu yaprakları dökecek zaman. Birikeceksin bende.
Karanlık gibi sarsam seni. Serilsem, sarılsam, sevişsem dizelerle, öyle bir şiir yazsam ki, hani o herkesin yazıp da yetmediği SENİ SEVİYORUM’lar var ya, o bile şaşırsın. O kadar çok kullandık ki aslında, ondan mı yetmiyor sanki?
Kirpik altındaki kimsesiz sahillere bırakıyorum yaşlarımı. Esen onca mavisin bende, onca umut. Ah! bir de çıkmaza gitmese yollar. Hani akan suların toplansa coğrafyamın bakir kuyularında...konuşamıyorum!
Yorgunum!
Tüm sesleri kesildi, sesini kulağımda hissettiğimde. Bak! bir geldin arapsaçına döndü düşlerim. Ben alışkın değilim ki - seni seviyorum- diyen adamların gerçekliğine! Sen gerçeğimsin! belki de burada yanıltıyor beni aşk.
Hafıza kaydımda ne varsa sildim, kim varsa zaten kendini sildi gittiğinde. Şimdi kaydını tutuyorum öpüşlerinin ve fısıldadığın şiirlerin. Söndürdün şehrin tüm ışıklarını, göz kapaklarımda! ...İşte şimdi yanımdasın. Bak, çekilirken gece, portakal çiçekleri koktu güneş. Duyuyor musun?
Renklerim, düşlerim yorgun Beyazdan çaldım gecemi Söylesene, senin ismin ne renkti? ! tüm ışıklarını söndürdüm gözlerimde şehrin!
Bugünü yaşıyorsak; hep bir dün olacaktır. Ama yarın olmayabilir ve güneş doğmayabilir....Umut hep var umutlarını yitirme hiç Yaşamak çok güzel....
Dostlarınla öyle yaşaki düşman olduğunda hakkında söylenecek sözleri olmasın, Düşmanınla öyle yaşaki dost olduğunda yüzün kızarmasın....