
Her insan hayatında bir dönemde kaybolduğunu hisseder. Sanki hiç bulunamayacakmış, hep yalnız kalacakmış gibi... Dün gece en sevdiklerim yanımdayken, karanlık bir çukura düştü sanki ruhum. Kayboldum, gereksiz bir melankoli değildi, ya da zamansız bir depresif atak. İşte, odanın ortasında onca sese, kahkahaya, sevgiye rağmen, yapayalnız kalmıştım. Sürüsünden ayrılmış korkak küçük bir serçe gibi, buğulu pencerelerimdeydi tüm imdat çığlıklarım. Önce Kelimelerimi kaybettim, sonra diğerlerinin seslerini. Sadece ben vardım...Kendi sesimle ürktüm sonra,-Madem baş başayız artık, bir soru sorayım sana, rahatlarsın belki,dedi bana o ses.Gülümsedim, şaşırarak, ama deliliğimden medet uman bir rahatlıkla. Ve sordu iç sesim bana: Yalnızlık nedir?Düşündüm, yalnızlık nedir ki; Kalabalığın içinde bir tümsek olmak galiba, kimsenin görmediği, duymadığı, dinlemediği vasıfsız bir tümsek; sadece maddesel bir varlıktan ibaret olmak.Yalnızlık nedir? Dört duvar arasında, sessizce kendine acımak, yardım istemeden, istemek istesen de kimden isteyeceğini bilemeden kalakalmak.Yalnızlık nedir? Evrende emsalsiz hissetmek belki de kendini, hiç kimse sana layık olabilecek kadar iyi gelmediğinde, o kadar iyi olmamayı dilemek.Yalnızlık nedir? Ussal, maddesel, ruhsal anlamda kendinle baş başa kalmak. -Kulağa o kadar da kötü gelmiyor aslında kelimelere döküldüğündededi iç sesim. İnsan kendisini sevmesini biliyorsa eğer, o kadar sıkıcı bir arkadaş değildir kendine…-Neden sıkılıyoruz o zaman yalnızlıktan? Hiç birimiz sevmiyor muyuz kendimizi?-Hayır, dedi iç sesim, Belki de birbirini seven her iki insan gibi, bir süre yabancılaşmak istiyor insan çok sevse de kendisini.-Doğru diye geçirdim aklımdan. Sevgisine dokunmak istiyor bazen insan, sevdiğini özlemek istiyor. Belki de bu yüzden insanların bencilliği ve diğer insanlara düşkünlüğü… Aslında biliyoruz ki, her şeyden çok kendimizi seviyoruz. Çevremizdeki kalabalığın bir zaman sonra eriyip yiteceğini ve bir başımıza kalacağımızı biliyoruz. En sevdiğimiz, uğruna ölebileceğimiz insan da olsa yanımızda, o uykuya daldığında kendimizle baş başa kalacağımızı biliyoruz. Bu yüzden, belki de bilmeden herkesten çok kendimizi düşünüyoruz. En sevdiğini kaybetme korkusu aslında acı çekme korkusu değil midir? Ama bir yandan diğerlerine ihtiyaç duyuyoruz. Kendimizden uzaklaşmak için. Kendimizi özleyebilmek için. -Peki dedim, neden korkuyoruz yalnızlıktan, -Belki de korkutucu yanı en sevdiğimizle, yani kendimizle ilgili keşiflerimizdir. Sonra birlikte tekrarladık soruyu,Yalnızlık nedir, bir kara delik gibi anlık mıdır? Veya dipsiz bir sonsuzluk mudur; yok edici mi, yoksa yokluğu düşündürecek kadar sonu belirsiz midir? Yalnızlık neden bazen en büyük lütufken, bazen en büyük eziyettir. Yoksa korkulası yalnızlık, çok sevdiğin kendinle baş başa kaldığında, onun katlanılmayacak birisi olduğunu keşfin midir…
Alıntı
resimler.net/data/media/163/Yalnizlik_13.jpg
1 yorum:
gece solar, rüzgarın sesi kısılır... aynadaki insanla birliktesindir ve karşındaki, garip garip bakmaktadır yüzüne... yüzündeki tebessüm 'acı'yı sıfat yapmıştır kendine... başkalarının 'ben'leriyle ilgileneceğine 'bir ben vardır bende benden içeri' sözünü hatırlayıp içindeki 'ben'leri kurcalarsın... sağ elini sol omzuna, sol elini sağ omzuna koyar, kendine sarılırsın... aynalardan başka dostun yoktur ve aynalar bir gün kırılmaya mahkumdurlar... anlarsın, becerebilirsen ağlarsın
Yorum Gönder